2 Mart 2010 Salı

Bir "şey" gelmişti aklıma


olsun, yine de devam etmek, yazmak yazmak yazmak, sonuna dibine kadar yazmak, yanıklar kazınana kadar, cezvenin dibi aşınana ocak üstten görünene kadar.
Bir sonu hissediyorum, tanıdık olduğundan mı hissetmem, yoksa gerçek bir son mu var bilmiyorum.
Yaklaşıyor, elimdeymiş gibi geliyor bunu gerçekleştirmek, engellemek... Elimdeyse eğer, ben karar veriyorsam buna bilinçli olarak ve benliğimin kabul etmeyeceği bir duygu-kavram olmasına rağmen yerleşik kalıyorsa içimde, arada bir de geliyorsa aklıma; bir sonu düşünmekten haz alıyorum diyebileceğim. Yok değilse, olacaklar kendiliğinden gerçekleşecekse ne olursa olsun, yapacak birşey yok...
Sorduğum soruysa bununla ilgili, hangisinin olduğu...
Konu, tek bir konu değil, genelleştirebiliriz gibi geliyor. Yani illa bir “sona gelmek” düşüncesinin var olması gerekmiyor.
Fazla sayıda yola açılıyor düşüncelerim şimdi.
Başta bahsettiğim, aklıma gelen ve hatırlayamadığım şey, dağılıyor.. Belki varabilirim ilerlerken, yine oraya, farklı bir yerden başladım ve gidiyorum, bakalım...
Birden duruyorum ve tek noktada buluşacağını düşünüyorum şimdi bütün düşüncelerin; yok olmak korkusu... Bu kadar mı, hepsi bu mu? Değil. Hazzın ve öfkenin birbiriyle böyle kontras yaratmasıyla beraber, ahenk içinde de bulunabilmesi... Doyumsuzum, doyabilirim, ama yalancıyım şimdi de... Yanlış ifade ediyorum dersem, bu daha doğru. Doyumsuz olduğum doğru, doyabileceğim de doğru..
Aradığınız ve dilediğiniz birşey varsa, ki farketmez ne olduğu; gerçekleştirmeniz gerekir, gerçekleşmeyecekse bir ümit olmalıdır içinizde ve yaklaştığınızı hissetmelisinizdir.
Ümit de yoksa -bu noktada umut-, aklınız kontrolü sizden almaya başlayarak çözümler üretecektir.
Çünkü bildiği bir gerçek varsa aklınızın, yaşamayı anlamlı yapan tek şeyin mutlu olmak olduğudur bu ve doğrudur da. Organizmanızın yaşamını mutlu sürdürmesi, aklınızın amacıdır. Sizi mutlu etmeye çalışır, beslenemediğiniz kaynağa giden yolu bedene en az zararı vererek kapatmaya çalışır ve yeni bir yol açmaya uğraşır. Mutluluğun sürdürülebilirliğinin olasılığını her seçenek için hesaplar, sonuçlar çıkarır, adımlar atar, emirler yağdırır, yaşatır, öldürür, üretir, çırpınır durur. Düşünmeyin ki hep doğru yollarla yapar bunları; dedim ya, öldürür de... Neyi? Herhangi birşeyi, ne farkeder. Akıl, bedenini bilir, onundur çünkü beden ve kendi de dahildir buna, kendinindir o da. Birşeylerden keyif duyduğunu farketmesi yeterlidir. Bu birşeyler, kendine zarar verecek birşeyler olduğunda -kendini feda etmek diyebilirsiniz, bence değil.- genel işleyişine zarar vermek ile devam edebilir, silip süpürebilir. Anlattım anlattım, peki mutlu olmak? Zor, quantum var, boku püsürü var... Şu an için bitiriyorum burada...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder