30 Mart 2010 Salı

ki, ne olduğunu bilmiyorlar.

15 Mart 2010 Pazartesi

yap şunu! dikecek misin çizecek misin!


-göz koyduğun hiçliğin üzerine,
bir çiçek çizersen ve sularsan, azıcık da seversen,
çiçek olur hayatım.

-hayatın ne olduğu belli, nerden vuracağı belirsiz.
getireceği anlamsız, götüreceği sürekli.

-tamam işte. biliyorsun.

10 Mart 2010 Çarşamba

varyemez.


kocaman bir evren var
karanlık madde diye birşey var
ki ne olduğunu bilmiyorlar, hele antimadde.....
bir düşünsene, bir sen varsın....ne acayip değil mi, bir de
ellerin var, küçük burnun güzel gözlerin....neler neler var.
ve kayda değmeyecek iki nokta sayılabilecekken,
şimdi rengi başka türlü birşey var bizden olan, babası sensin
anası ben.........ne acayip....
ki ne olduğunu bilmiyorlar.

8 Mart 2010 Pazartesi

çizgi.

yanağı karşıdan görülebildiğinde,
ve yüzünü yanından görürken
yüzünü döndüğünde birden,
artık senin yüzünün yanına
yüzünü döndüğünde;
yüzlercesine değil de
yüzüne razı gelirse

..

kartopu.

ufaktı,
küçük bir merak...
yuvarlanmaya başladı.
gözlerimize görüneni neler ise
neler saçtı daha etrafına
neler kattı ilk bilinene, yuvarlanırken yaptı.
arttı
arttı
arttı
arttı
arttı
arttı
arttı
arttı
arttı
arttı
arttı
arttı
arttı
arttı
arttı
arttı

7 Mart 2010 Pazar

kimse bilmez
kimse bilmez

2 Mart 2010 Salı

bir keresinde düş müş tüm...


dengeyi kurmak diyebilir misin?
ben öyle düşünmüştüm
iki bacakta yürürüz
sen iki bacağı da bir anda yitirdin, konunun sadece yürümek olduğunu düşün
sonra kendin kalktın zamanla
ama biraz aksama vardı
gözle görülür veya görülmez bilmiyorum
şimdiyse seviyorsun o sakatlanmayı
bazı adamlar vardır ya; aksaklıkları, insanın canayakınlığını ve hayranlığını arttırır...
şimdi sen o halinden sıyrılıp en iyi koşucudan daha kendine güvenir durumdaymışsın gibi geliyor
yani yanyana gelsen yüz metreciyle, kafa tutarsın
anlatabildim mi?
ama çok fena sakatlanmış bir adamsın
ve daha kırıklar da var
ama yok
(:
yaklaşık olarak böyle...

hatta öyle bir hal ki, yüz metreci şaşkın...
gibi düşün.

Bir "şey" gelmişti aklıma


olsun, yine de devam etmek, yazmak yazmak yazmak, sonuna dibine kadar yazmak, yanıklar kazınana kadar, cezvenin dibi aşınana ocak üstten görünene kadar.
Bir sonu hissediyorum, tanıdık olduğundan mı hissetmem, yoksa gerçek bir son mu var bilmiyorum.
Yaklaşıyor, elimdeymiş gibi geliyor bunu gerçekleştirmek, engellemek... Elimdeyse eğer, ben karar veriyorsam buna bilinçli olarak ve benliğimin kabul etmeyeceği bir duygu-kavram olmasına rağmen yerleşik kalıyorsa içimde, arada bir de geliyorsa aklıma; bir sonu düşünmekten haz alıyorum diyebileceğim. Yok değilse, olacaklar kendiliğinden gerçekleşecekse ne olursa olsun, yapacak birşey yok...
Sorduğum soruysa bununla ilgili, hangisinin olduğu...
Konu, tek bir konu değil, genelleştirebiliriz gibi geliyor. Yani illa bir “sona gelmek” düşüncesinin var olması gerekmiyor.
Fazla sayıda yola açılıyor düşüncelerim şimdi.
Başta bahsettiğim, aklıma gelen ve hatırlayamadığım şey, dağılıyor.. Belki varabilirim ilerlerken, yine oraya, farklı bir yerden başladım ve gidiyorum, bakalım...
Birden duruyorum ve tek noktada buluşacağını düşünüyorum şimdi bütün düşüncelerin; yok olmak korkusu... Bu kadar mı, hepsi bu mu? Değil. Hazzın ve öfkenin birbiriyle böyle kontras yaratmasıyla beraber, ahenk içinde de bulunabilmesi... Doyumsuzum, doyabilirim, ama yalancıyım şimdi de... Yanlış ifade ediyorum dersem, bu daha doğru. Doyumsuz olduğum doğru, doyabileceğim de doğru..
Aradığınız ve dilediğiniz birşey varsa, ki farketmez ne olduğu; gerçekleştirmeniz gerekir, gerçekleşmeyecekse bir ümit olmalıdır içinizde ve yaklaştığınızı hissetmelisinizdir.
Ümit de yoksa -bu noktada umut-, aklınız kontrolü sizden almaya başlayarak çözümler üretecektir.
Çünkü bildiği bir gerçek varsa aklınızın, yaşamayı anlamlı yapan tek şeyin mutlu olmak olduğudur bu ve doğrudur da. Organizmanızın yaşamını mutlu sürdürmesi, aklınızın amacıdır. Sizi mutlu etmeye çalışır, beslenemediğiniz kaynağa giden yolu bedene en az zararı vererek kapatmaya çalışır ve yeni bir yol açmaya uğraşır. Mutluluğun sürdürülebilirliğinin olasılığını her seçenek için hesaplar, sonuçlar çıkarır, adımlar atar, emirler yağdırır, yaşatır, öldürür, üretir, çırpınır durur. Düşünmeyin ki hep doğru yollarla yapar bunları; dedim ya, öldürür de... Neyi? Herhangi birşeyi, ne farkeder. Akıl, bedenini bilir, onundur çünkü beden ve kendi de dahildir buna, kendinindir o da. Birşeylerden keyif duyduğunu farketmesi yeterlidir. Bu birşeyler, kendine zarar verecek birşeyler olduğunda -kendini feda etmek diyebilirsiniz, bence değil.- genel işleyişine zarar vermek ile devam edebilir, silip süpürebilir. Anlattım anlattım, peki mutlu olmak? Zor, quantum var, boku püsürü var... Şu an için bitiriyorum burada...