12 Eylül 2010 Pazar

dalgalanan, büyükçe bir parça kumaş gibi

üzerinde
bir terzinin kumaşı işaretlediği
sabun gibi
ben, seni o sandalda karşıladım.

kumaşı çırptığı bir vakit terzinin,
görevini yapmış
dalgalanan kumaşın üstünde kayıp,
belki azalmış, çok yaşamış,
arada kendine kıyıp...

ben seni kocaman bir denizde,
sana ait o sandalda karşıladım.

dalgalığının belki üst,
belki son dayanma gücünde.
bazen kıyıdan
bazen balık yüzgecinde,
bilmediğin zamanlarda ve aslında içinde,
öylece bakarken, sindirdiğim içimde,
metrelerce kumaşlar arşınlamış bir terzi,
yine o terzinin, makasını o kumaşa ilk vuruşu gibi..

o anı ben yakaladım.
ben seni, kumaşın ilk dalgalanışında karşıladım.
sonucuna razı, bilmeden, ta içeriden, gürül gürül...

ben seni, denizlerin güzelliğine değişmeyeceğim,
üstündeki elbisenin kumaşında,
elbisenin rüzgarla
ilk gerçek dalgalanışında karşıladım.

ben şapkamı çıkardım,
biraz eğildim, selamladım.

sen bir elin aşağıda
bedeninin hemen yanında,
bir dizini geriden kırıp nezaket dolu selamladın.
anlamı nezaketin;
aşkın, sevgin,
içinde ancak bir aslanın sahip olabileceği yüreğin...

ben seni,
içinde gerçek gülümsemeler, dostluklar ve hayatlar olan
kocaman bu denizde,
sana ait o sandalda karşıladım.